İçeriğe atla

Azez Muharebesi (1030)

Koordinatlar: 36°34′K 37°00′D / 36.567°K 37.000°D / 36.567; 37.000
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Azez Muharebesi
Arap-Bizans savaşları
Tarih8-10 Ağustos 1030
Bölge
Sonuç Mirdasoğulları zaferi
Taraflar
Bizans İmparatorluğu Mirdasoğulları Halep Emirliği
Komutanlar ve liderler
III. Romanos Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr
Güçler
y. 20.000 (günümüz tahmini) 700-2.000 (ortaçağ kaynakları)

Azez Muharebesi, İmparator III. Romanos (h. 1028-1034) kendi komutasındaki Bizans ordusu ile Emir Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr (h. 1029-1038) kendi komutasındaki Mirdasoğulları Halep Emirliği arasında Suriye'de Azez yakınlarında gerçekleşen çarpışmadır. Mirdasoğulları, çok daha büyük Bizans ordusu karşısında zafer kazanıp, büyük bir büyük ganimet aldı, ancak nihayetinde zaferlerini kendilerine bir faydaya çevirememişlerdir.

Halep, Bizans ve Arap komşuları arasında uzun zamandır sıcak bir noktasıydı ve Bizanslılar 969'dan beri şehir üzerinde bir hükümranlık iddia ediyorlardı. Mirdasoğullarının Antakya'nın Bizans valisi karşısında kazandıkları zaferin ardından Romanos Halep'e karşı bir sefer başlattı. Askeri konulardaki deneyimsizliğine rağmen, Romanos orduyu bizzat yönetmeye karar verdi ve dönemin Bizanslı vakainüvislerine göre bunun birincil sebebi status quo'nun korunması yerine askeri bir zafer arayışıydı. Günümüz tarihçilerinin tahmini 20.000 askerlik güçlü bir orduyla 20 Temmuz 1030 günü Antakya'ya vardı. Mirdasoğulları haraç ödemesi de dahil olmak üzere barış talebiyle elçiler gönderdiler, ancak başarıdan emin olan Romanos onları reddetti ve büyükelçiyi gözaltına aldı. Generalleri onu sıcak ve kuru Suriye yazında harekâttan kaçınmaya çağırsa da Romanos güçlerini yürüttü. Mirdasoğulları ordusu kaynaklara göre oldukça küçük, 700-2.000 adamdı, ancak çoğunlukla ağır zırhlı rakiplerine karşı üstün hareketlilik sağlayan Bedevi hafif süvarilerinden oluşuyordu.

İki ordu Halep'in kuzeybatısında Bizanslıların kamp yaptıkları Azez'de çarpıştılar. Mirdasoğulları, Bizans keşif kuvvetlerine pusu kurup, imha ettiler ve imparatorluk kampını taciz etmeye başladılar. Yiyecek bulamayan Bizanslılar susuzluktan ve açlıktan acı çekmeye başlarlarken Mirdasoğullarına yaptıkları saldırı başarısız oldu. Nihayetinde 10 Ağustos günü, Bizans ordusu Antakya'ya çekilmeye başladı, ancak kısa süre sonra düzensiz bir duruma düştüler. Bu fırsattan yararlanan Araplar, düzensiz Bizanslılara saldırdılar, onları püskürttüler; İmparator Romanos dahi kişisel korumalarının müdahalesi sayesinde kurtulabildi. İmparatorluk ordusunun dağılan kısımları Antakya'da bir araya geldi. Romanos Konstantinopolis'e döndü ancak generalleri durumu daha sonra kurtarmayı başardılar, Arap isyanlarını bastırdılar ve Halep'i 1031'de haraç ödeyen statüsünü devam ettirmeye zorladılar.

Halep Emirliği, Safar Antlaşması'nın imzalandığı 969 yılından beri, Bizans vasalıydı, fakat II. Basileios'un (h. 976-1025) ölümünden önceki yıllar, emirler Mısır'ın Fâtımî halifeliğine tabi oldular. Mirdasoğullarının (1025-1080) şehrin kontrolünü ele geçirmelerinden itibaren, Halep ve genel olarak Suriye'nin kuzeyindeki Bizans etkisi önemli ölçüde azalmıştı.[1][2] Mirdasoğullarının Emiri Salih bin Mirdas'ın 1029 yılında Filistin'de Fâtımîler tarafından al-Uqhuwanah Muharebesi'nde öldürülmesinden sonra, genç oğulları Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr ve Muizzüddevle Simâl onun yerine geçtiler.[3] Antakya Katepano'nu Mihail Spondilis, Salih'in ardıllarının tecrübesizliğini bir fırsat olarak kullanarak Mirdasoğullarını bağlı bir devlet haline getirmek istedi.[3] Dahası, kıyı dağlarında Müslüman aileler tarafından yapılan kaleler ve Ma'arretü'n-Nu'man'da bulunan Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında din kaynaklı çatışmalar Spondilis'i kışkırttı.[3] İmparator III. Romanos'a haber vermeden, Spondilis Mirdasoğullarına karşı bir Bizans gücü ile yola çıktı, fakat Temmuz 1029 tarihinde Beni Kilab kabilesi tarafından Kibar'da yok edildiler.[3] Mirdasoğullarının da soyundan geldiği Kilab, kuzey Suriye'nin en güçlü kabilesi ve Mirdasoğullarının askeriyesinin çekirdeğiydi.[4]

III. Romanos'un Mirdasoğullarına saldırmasının arkasındaki nedenler ile ilgili farklı anlatımlar vardır.[5] Orta Çağ Arap vakainüvisi Antakyalı Yahya (ö. 1066) ve İbnü'l-Adîm'e (ö. 1262) göre Romanos, görevden aldığı Spondilis'in yenilgisinin intikamını almaya karar verdi.[5] Diğer taraftan dönemin tarihçileri İoannis Skilicis ve Mihail Psellos, yapılacak seferin nedeninin Romanos'un ihtişam arayışı olduğunu düşünürler. Askeri deneyim eksikliğine rağmen ya da tam olarak da bu sebeple Romanos, II. Basileios ve seleflerinin eylemlerini taklit etmeye istekliydi; Psellos'a göre, Trajan ve Augustus gibi antik Roma imparatorlarını, hatta Büyük İskender'i taklit etmek istedi.[6][7] Modern tarihçi Suhayl Zakkar, yukarıdaki tüm versiyonlara karşı dikkatli yaklaşılması gerektiğini öne sürer ve Romanos'un büyük olasılıkla Salih'in ölümünden sonra Halep'i ele geçirebileceğine inandığı Bizans'ın ana Arap düşmanı Fâtımîlerden kentin bağımsızlığını garantilemek için hareket ettiğini iddia eder.[8] Halep'in eski bir hükümdarı ve Mirdasoğullarının düşmanı olup, Romanos'un da muhtemelen Mirdasoğullarının yerine geçirmeye çalıştığı Mansur ibni Lu'lu'nun Romanos'un maiyetinde yer alması bunun bir göstergesi.[8] Dahası, Nasr ve Simâl'e gönderdiği bir mektupta Romanos, Mirdasoğulları emirlerinin "gençlikleri" nedeniyle "düşmanlarının...onlardan şehri alabileceği" endişesini dile getirdi ve Halep'i kendisine bir ödeme karşılığında teslim etmelerini istedi.[9]

Ortaçağ minyatürü bir kral ve sarayının büyük bir çadırın altında otururken, sol taraflarında at ve silahlarıyla kamp yapmış bir orduyu gösteriyor
Madrid Skilicis'ten bir minyatür, III. Romanos'un ordusuyla Azez yakınlarında kamp yapmasını gösteriyor

Mart 1030'da Romanos, Halep'e karşı seferi bizzat yönetmek üzere Konstantinopolis'ten ayrıldı. Psellos'a göre, Romanos, başarısından o kadar emindi ki, 20 Temmuz'da ulaştığı Antakya'ya[10] zaferden sonra geldiğinde, görkemli bir giriş yapmak için özel bir taç hazırladı.[11] Bizanslıların yaklaştığını öğrenen Nasr, kuzeni Muqallid ibn Kamil'in önderliğinde bir heyet yolladı[10] ve Bizans hükümdarlığını tanıyıp, haraç ödemeye yeniden başlamayı teklif etti.[12] Psellos'a göre, Nasr'ın elçileri "bu savaşı istemediklerini ne de ona [Romanos] bunun için bir bahane vermeyeceklerini ilan ettiler" fakat "şimdi bir tehdit politikası benimsediğini görmek ve gücünü göstermek için ısrar eden" Romonos yön değiştirmezse savaşa hazırlanırlardı.[11]

Romanos, Beni Tay kabilesinin Cerrâhî şefi Hassan bin Mufarrij tarafından yürüyüşüne devam etmesi için cesaretlendirildi;[13] Hassan, bir önceki sene Fâtımî generali Anuş Tegin ed-Dizberi'nin elinde Taberiye Gölü yakınında Bedevilere mağlup olduktan sonra Beni Tay kabilesinin terk etmeye zorlandığı Filistin'deki mera topraklarını yeniden kazanmada İmparator'un yardımından yararlanmayı umuyordu.[14] Skilicis'e göre, Romanos'un kendi generalleri yaz aylarında kurak Suriye çölünde seferin ve ama özellikle bu tür koşullara alışkın olmayıp ağır zırhlar ile kuşatılmış birliklerin karşılaşacağı tehlikelerden kaçınmak için, Nasr'ın teklifini kabul etmesini tavsiye ettiler.[6] Bu anlatım, aynı zamanda Bedevi göçebelerinin hızlı hareketine alışkın Kilab'ın daha ağır, daha yavaş hareket eden Bizans ordularına göre belirgin bir avantajı olduğuna dikkat çeken modern akademisyenlerin görüşleri ile de uyumludur.[15][16]

Halep'e karşı yapılacak seferin kolayca başarılı olacağına ikna olan İmparator, generallerinin tavsiyesini reddetti: Muqallid'i gözaltına aldı ve ordusunu 27 Temmuz'da Azez'e (Yunanca Azazion) doğru yürüttü.[13] Aynı zamanda, Hassan'a otoritesinin bir işareti olarak bir mızrak gönderdi ve adamlarıyla birlikte durup, gelmesini beklemesini emretti.[14] Psellos, alınan bu kararı şöyle yorumlar: "[Romanos] savaşın sonucunu büyük taburların belirlediğini düşünüyor ve büyük taburlara güveniyordu".[17][18] Bizans ordusu, Azez yakınlarında çorak bir ovaya yerleşti ve kampın etrafına derin bir savunma hendeği açtılar.[10] Bu arada Nasr ve Simâl kendi hazırlıklarını yaptılar; ailelerini Halep'ten tahliye ettiler, Kilab ve özellikle Banu Numayr olmak üzere diğer Bedevi kabilelerinin savaşçılarını seferber ettiler ve Halep ve taşrasında yaşayan Müslüman halka cihat çağrısında bulundular.[13] Seferber edilen kuvvetlerin çoğu, Halep ve kalesini korumak için Simâl tarafından komuta edildi. Tamamen hafif zırhlı Kilabi ve Numayri atlılarından oluşan kalan birliklere, Bizans kuvvetiyle yüzleşmek için yola çıkan Nasr komutanlık etti.[13][16]

Nasr birliklerinin büyüklüğü konusunda Arap kaynakları farlılık gösterir, Halep vakainüvisleri İbnü'l-Adim ve el-Azimi (ö. 1160lar) 923 atlı, İbn Abi'l-Dam (ö. 1244) 700, Mısırlı Makrîzî (ö. 1442) 2000, İbnü'l Cevzî (ö. 1200) 100 atlı ve 1.000 piyade kaydetmiştir. Tarihçi Zakkar'ın görüşüne göre, en son verilen sayı oldukça şüphelidir çünkü neredeyse tüm kaynaklar Nasr'ın gücünün tamamen süvariden oluştuğunu belirtmişlerdir.[19] Modern bili insanları, Bizans ordusunu yaklaşık 20.000 asker ve birçok yabancı Paralı asker olarak tahmin ederler.[18] Nasr'ın kuvvetlerinin kesin sayılarının aksine, Arap vakainüvisleri Bizans birliklerini 300.000 ile 600.000 arası olağanüstü rakamlar olarak kaydeder.[19]

Ortaçağ minyatürü bir grup ağır zırhlı süvari peşinde sarıklı bir grup biniciyi gösteriyor
Madrid Skilicis'ten bir minyatür, Arapların Bizanslıları Azez'de püskürtmesini gösteriyor

Bizanslılar Azez yakınlarındaki Tubbal'da müstahkem bir kamp kurdular[14] ve İmparator bölgeyi keşif yapmak için Excubitores'leri patrikios Leon Hoirosfaktis komutası altında gönderdi.[6][18] Hoirosfaktis, pusuya düşürülüp esir alınırken,[6][18] diğerler askerlerin çoğu ya öldürüldü ya da esir alındı.[20] Bu başarı Arapları cesaretlendirdi ve 8 Ağustos günü Araplar imparatorluk kampını taciz etmeye başladılar, görünüşe göre kampın surlarının dışında kalan pazarını yaktılar ve Bizanslıların toplanmasını engellediler.[6][14][18] Sonuç olarak, Bizans ordusu açlıktan ve özellikle susuzluktan muzdarip olmaya başladı.[6][18] Patrikios Konstantinos Dalassenos daha sonra Araplara karşı bir saldırı başlattı, ancak yenildi ve kampa geri kaçtı.[21]

Bizanslıların moralleri bozuldu ve 9 Ağustos'ta bir imparatorluk konseyi seferi terk edip Bizans topraklarına dönmeye karar verdiler.[14][21] Romanos ayrıca kuşatma makinelerinin yakılmasını emretti.[14][20] Ertesi sabah 10 Ağustos 1030 günü, ordu kampından ayrıldı ve Antakya'ya gitti.[18] Ermeni paralı askerlerin geri çekilmeyi bir fırsat olarak kullanarak kampın erzağını yağmalamasıyla disiplin bozuldu.[18][20] Askerlerin kişisel güvenlikleri için korudukları siperleri terk ederek kamptan kaçmaları Romanos'un birlikleri arasında daha fazla kaosa neden oldu.[20] Nasr bu bozukluğu Kilabi birliklerini geri çekilen Bizans gücüne karşı sürpriz bir darbeye yönlendirmek için kullandı.[20] Psellos, Arapların dağınık gruplar halinde saldırmalarının, çok büyük bir kuvvet yanılmasına neden olduğunu bunun da Bizans ordusunda daha fazla morallerinin bozulmasına ve saflarda panik oluşmasına neden olduğunu yazar.[17] Bizans birliklerinin çoğu susuzluk ve dizanteri yüzünden yıprandıkça, imparatorluk ordu dağıldı ve kaçtı.

Olayların anlatımında Bizans kaynakları farlılık gösterir. Madrid Skilicis'e göre, imparatorluk muhafız birliği Hetaireia dağılmamış ve onların sıkı durması sayesinde, az kalsın esir düşecek Romanos kurtulabilmiştir.[22] Öte yandan Psellos, imparatorluk korumalarının kaçtığını ve "geriye dönüp bakmadan, imparatorlarını terk ettiklerini" yazar.[17][23] Skilicis, Bizanslıların "korkunç bir bozgun" yaşadıklarını ve bazı askerlerin kargaşa ortamında diğer askerler tarafından öldürüldüğünü yazarken,[22] dönemin bir diğer yazarı Antakyalı Yahya, Bizanslıların çok az kayıp verdiğini bildirmiştir. Yahya'ya göre, yüksek rütbeli Bizans ölümleri arasında iki subay vardı, başka bir subay Araplar tarafından ele geçirilmişti.[24]

Araplar, Bizanslıların acele kaçışlarında terk ettikleri[17] imparatorluk ordusunun tedarikleri de dahil olmak üzere büyük ganimet aldılar.[18] Ganimetler arasında, iddiaya göre yetmiş deve ile taşınan hazinesi ile beraber görkemli imparatorluk çadırı da vardı.[14][18] Tarihçi Thierry Bianquis'e göre, yalnızca Nasr'ın Numayri müttefikleri altın taşıyan 300 katır ele geçirdiler.[3] Yalnızca geleneksel olarak Bizans imparatorlarına seferlerine eşlik eden Theotokos'un kutsal ikonası kurtarıldı.[25][26]

Ortaçağ minyatürü piyade okçu ve mızrak taşıyan askerleri kaleye iki taraftan saldırmasını gösteriyor.
Madrid Skilicis'ten bir minyatür, Maniakes'in Urfa'yı ele geçirmesinden sonra Arapların saldırısına karşı kaleyi müdafaa etmesini gösteriyor.

Bizanslıların aldığı yenilgi durumlarında uzun vadeli bir geri dönüşe yol açmadı; Ne Mirdasoğulları, ne Fâtımîler ne de Bağdat merkezli Abbâsîler Arap zaferinden faydalanamamışlardır.[27] Romanos Konstantinopolis'e döndü, sırasıyla Antakya Katepano'nu ve Domestikos ton sholon olarak Mistheia'lı Nikitas ve protovestiarios Symeon'u arkasında bıraktı ve aynı yıl havanın daha serin ve suyun daha kolay bulunduğu bir zaman seferi yenileme emrini verdi.[26][28] Anuştekin el-Dizbari komutasında Fâtımîler, Bizanslıların geri çekilişlerinden faydalanmayı denediler ve Cerrâhîler ile onların müttefikleri Beni Kelb'e saldırdılar, ancak Ekim ayında Busra'da muharebede yenildiler.[26]

İmparatorun başarısızlığı, Telouch valisi Georgios Maniakes'in Azez'de Bizans mağlubiyetinden dönen 800 Araba karşı kazandığı zafer ile dengelendi. Zaferlerinden cesaret bulan Araplar, Maniakes'ten eyaletini boşaltmasını istediler. Maniakes ilk başta Araplara yiyecek ve içecek gönderiyormuş gibi davranmış, ancak onlara saldırmış ve bunaltmıştı.[29] Maniakes'in başarısını, Azez sonrasında Bizans yönetimine karşı baş kaldıran Arap sınır emirlerine ve Marakiya sınır kalesini ele geçirmeye yönelik bir Fâtımî girişimine karşı yürütülen bir Bizans seferi izledi.

Mistheia'lı Nikitas ve Symeon bu saldırıları başarıyla savuşturdu ve Aralık 1030'da kısa bir kuşatmadan sonra Azez de dahil olmak üzere birçok kaleyi ele geçirdiler; Bizanslılar, aylar önce mağlup oldukları Tubbal'ı tamamen yıktılar. Ertesi iki yıl boyunca, yerel kabilelerin müstahkem kalelerini sistematik olarak aldılar ve teslim olmalarını sağlayarak Suriye'deki Bizans konumunu geri kazandılar.[26][30][31] Doğudaki Bizans dirilişi 1031'de Maniakes'in Urfa'nın ele geçirmesiyle zirveye ulaştı.[32][33]

Bu arada Nasr, Simâl'in yokluğu sırasında onu devirdikten sonra Halep'in kontrolünü ele geçirdi.[33][34] Simâl ve Beni Kelb içindeki destekçileri kaynaklı ortaya çıkan tehdit, Nasr'ı Bizans'tan af dilemeye ve koruma talep etmeye itti.[34] Muhtemelen 1031 yılında yenilgisinden sonra Romonos tarafından yapılan davete icabet eden Hassan ibn Mufarrij liderliğinde Beni Tay ile Rafi ibn Abi'l-Layl liderliğinde Beni Kelb rakip kabilelerinden 20.000 kabile üyesinin Antakya'nın güneydoğu düzlüğüne yerleşmesi Nasr için daha da büyük bir tehdit oldu.[35][36] Güçlü komşusu ile uzlaşmak için Nasr, oğlu Amr'ı Nisan 1031'de vasal statüsüne döndüğü bir antlaşma istemek için Konstantinopolis sarayına gönderdi.[30][31][37] Bu anlaşma, Nasr'ı Bizanslılara yıllık 500.000 dirhem (yaklaşık 8.334 altın dinarına eşdeğer) haraç ödemeye ve Bizanslıları ise Nasr'a bir saldırı durumunda onu desteklemeye zorladı.[38] Bu anlaşma 1032'de Nikitas ve Nasr'ın Jabal al-Summaq'taki bir Dürzi isyanının ortak bastırılmasına yol açtı.[39] Mirdasî kardeşler arasındaki savaş beklentisi, Kilab şeflerinin arabuluculuğunda Halep merkezli Nasr tarafından kontrol edilen Suriye yarısına ve el-Rahba merkezli Simâl tarafından yönetilen bir Mezopotamya yarısına bölünmesi sonrasında ortadan kalktı.[34]

Özel
  1. ^ Wortley 2010, ss. 357-358.
  2. ^ Stevenson 1926, ss. 242, 255-256.
  3. ^ a b c d e Bianquis 1993, s. 117.
  4. ^ Bianquis 1993, ss. 115, 117.
  5. ^ a b Zakkar 1971, s. 109.
  6. ^ a b c d e f Wortley 2010, s. 359.
  7. ^ Sewter 1953, ss. 42-43.
  8. ^ a b Zakkar 1971, s. 111.
  9. ^ Zakkar 1971, ss. 111-112.
  10. ^ a b c Zakkar 1971, s. 112.
  11. ^ a b Sewter 1953, s. 42.
  12. ^ Wortley 2010, ss. 358-359.
  13. ^ a b c d Zakkar 1971, s. 113.
  14. ^ a b c d e f g Halm 2003, s. 341.
  15. ^ Zakkar 1971, ss. 117-118.
  16. ^ a b Bianquis 1993, s. 122.
  17. ^ a b c d Sewter 1953, s. 43.
  18. ^ a b c d e f g h i j Shepard 2010, s. 102.
  19. ^ a b Zakkar 1971, s. 114.
  20. ^ a b c d e Zakkar 1971, s. 116.
  21. ^ a b Wortley 2010, ss. 359-360.
  22. ^ a b Wortley 2010, s. 360.
  23. ^ Zakkar 1971, s. 117.
  24. ^ Wortley 2010, s. 360 (not 36).
  25. ^ Sewter 1953, s. 44.
  26. ^ a b c d Halm 2003, s. 342.
  27. ^ Zakkar 1971, s. 118.
  28. ^ Wortley 2010, ss. 361-362.
  29. ^ Wortley 2010, ss. 360-361.
  30. ^ a b Wortley 2010, ss. 361-362, 363.
  31. ^ a b Stevenson 1926, ss. 256-257.
  32. ^ Wortley 2010, s. 365.
  33. ^ a b Halm 2003, s. 343.
  34. ^ a b c Zakkar 1971, ss. 107-108.
  35. ^ Zakkar 1971, s. 119.
  36. ^ Canard 1965, s. 484.
  37. ^ Halm 2003, ss. 342-343.
  38. ^ Zakkar 1971, ss. 107-108, 119.
  39. ^ Halm 2003, ss. 328, 343.
Genel